12 Mart 2010 Cuma

Atatürk ve Güneş Dil Teorisi


Türkçenin söz varlığını, başta Arapça ve Farsça olmak üzere yabancı dillerden geçen kelimelerden arındırarak özleştirme hareketi, diğer bir deyişle "Dil İnkılâbı", Tanzimât ile başlar ve bilhassâ Cumhuriyet ilan edildikten sonra Atatürk'ün özverili çalışmalarıyla hızlı bir şekilde devam eder. Başlatılan bu hareket, sadece yabancı dillerden geçen aykırı söz varlığını değil, yine yabancı dillerin etkisiyle gelişen ve Türkçenin yapısına uygun olmayan birtakım dil bilgisi kurallarını da tasfiye amacı taşımaktaydı; fakat bu tasfiye işlemi çok ileri boyutlara ulaşmış ve dili özleştirme çabası, içinden çıkılamayacak bir hâl almıştı. Öyle ki, özleştirilmeye çalışılan yeni dil ile anlaşabilmek eskisine göre çok daha zor olmaya başlamıştı.

Bu durumu gören Mustafa Kemal Atatürk, Avusturyalı Türkolog Phill H. Kvergiç'in hazırladığı ve 41 sayfadan oluşan "La Psychologie de Quelques Éléments des Langues Turques" (Türk Dillerindeki Bazı Unsurların Psikolojisi)1 adlı çalışmayı inceler, sonrasında bu çalışmayı Abdülkadir İnan, Naim Nazım ve Hasan Reşit gibi bilim adamlarından oluşan bir dil heyetine gönderir. Heyetin yaptığı çalışmalar sonucunda “Güneş Dil Teorisi” fikri ortaya çıkar. Teorinin amacı, yeryüzündeki en eski dilin Türkçe olduğunu ve diğer dillerin de Türkçeden türediğini ortaya koymaktır. Teori, 3. Dil Kurultayında yabancı dil bilimcilere de sunulur; fakat pek çok dil bilimci bu teorinin gerçeklik taşımadığını belirtir ve teoriyi savunmaz.

Yeryüzündeki tüm dillerin "güneş" kelimesinden türediğini savunan Güneş Dil Teorisi; aydınlatma, ısıtma ve yükselme vasıfları dolayısıyla güneşin tüm toplumlar için hayatî derecede önemi olduğunu vurgular. Kendisine kutsiyet atfedilen güneşin aydınlatma özelliği yeryüzünün görülebilir hâle gelmesini ve yaşamın gerçekleşebilmesini sağlarken, ısıtma özelliği yaşamın devamını getirir. Yükselme özelliği ise gücü ve kudreti temsil eder. Her şeyin kaynağı odur ve uzaklık, büyüklük, yükseklik gibi erdemler onda toplanır. Tüm bu özelliklerinden dolayı güneş, bütün toplumlar tarafından önemli kabul edilir ve insanların güneşe bu kadar önem vermesi, onun, en kolay şekilde ifâde edilebilen a sesiyle karşılanmasına sebep olur.

Güneş Dil Teorisi'nde, bilinçli olarak türetilen ilk ses olan a ile birlikte bir ğ sesinin de söylendiği, bu sesin ise sadece Türkçede bulunduğu, dolayısıyla ortaya çıkan ilk kelime olan "ağ"ın Türkçe kökenli olduğu vurgulanır. Yine a sesinden sonra b, m, p, t, y, g, k, h ve u seslerinin gelebileceği de Teoride belirtilmektedir. 72 adet birincil derece temel kök meydana getiren 8 sessiz harf, 8 ünlü ile birleştiğinde de 88 adet ikincil temel kök oluşturur. Bu sayede toplamda 168 temel kök ortaya çıkar. Teori, bu dayanaklar ile "güneş" sözünün Türkçe olduğunu kanıtlamaya çalışır. Ayrıca, Arapça "şems" sözünün de "güneş"in değişik bir varyantı olduğu fikri Teoride yer alır. Güney Amerika'da bulunan ve dünyanın en uzun nehri konumunda olan "Amazon"un, adının "amma uzun"dan, "Niyagara"nın da "ne yaygara" ifâdelerinden türediği kanıtlanmaya çalışılır. a sesinin zaman içinde e, ı, i, o, ö, u ve ü seslerine dönüştüğünü, dolayısıyla bugün kullanmakta olduğumuz sesli harflerin hepsinin a sesinin değişik biçimi olduğunu belirten teoriye göre, yaygın olarak kullanılan diğer temel kelimeler de "ağ"dan türemiştir.

Yapılan tüm bu çalışmalara rağmen Güneş Dil Teorisi beklenilen ilgiyi bulamaz ve Atatürk'ün vefatından sonra bir daha üzerinde herhangi bir çalışma yapılmaz. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde konuyla ilgili olarak ders veren İbrahim Necmi Dilmen, "Güneş öldükten sonra onun teorisi mi kalır?" diyerek, Atatürk'ün ölümünden sonra bu teoriyle ilgili çalışmaların sona ermesinin sebebini açıklar.

24 Ağustos 1936 da toplanan Üçüncü Dil Kurultayın'da alınan kararların raporu;





















































Hiç yorum yok:

Yorum Gönder